Yıllardır, toplumun tüm kesimlerinde konuşulan ve çoğu zaman hükümetlerin eleştirilmesinde en çok tercih edilen araçlardan biri olan tüketim toplumundan üretim toplumuna geçiş konusu, kamuoyu fikrinin belirlenmesinde sosyal medya etkisinin en önemli etken olduğu son yıllarda yeni bir boyut kazandı.
Tüketen toplumdan üreten topluma geçiş, toplumsal refah için yeterli mi? Yoksa konuyu bir adım daha ileriye taşıyıp, üreten toplum modelini es geçerek ürettiren toplum evresini mi hedef olarak seçmeliyiz?
Ürettiren toplum modelinde, üreten toplum modelinden farklı olarak fiziksel üretim, milli duygulardan arındırılıp ülke içindeki en uygun coğrafya yerine, gezegen üzerindeki en uygun coğrafyada (çoğunlukla Uzakdoğu ülkelerinde ve aynı çoğunlukla Çin’de) ürettiriliyor. Böylece kâr maksimizasyonu sağlanırken, üretimin olumsuz yan etkileri yerel coğrafyadan bertaraf edilmiş oluyor. Bu modelin en iyi örneği olarak Kuzey Avrupa ve İskandinav ülkelerini gösterebiliriz.
Üreten toplum, ürettiren toplum çatışmasına, sosyal medyada yayınlanan her “İlk Milli…” haberinin altında rastlayabiliriz. Bir taraf, motoru ve belli başlı aksamları yurt dışından alınan ve Türkiye’de üretilen helikopter için milli yorumunu yaparken, muhalif olan takipçiler önemli aksamları (ya da tüm aksamları) Türkiye’de üretilmediği için bu helikopterin yerli olmadığını dile getirir.
Örneğin, bir otomobilin milli olması tanımından ne anlamalıyız? Moturunu üretmeyip, ya da üretilebilmesi için gerekli olan know-how bilgisine sahip olup, kârlı olmaması nedeniyle üretmeyip, dışarıdan hazır alınca aracın tüm diğer aksamları yerli üretim olsa dahi, ya da tüm parçaları yerli olmayıp, sadece montajı Türkiye’de yapılsa dahi yerli üretimdir diyebilir miyiz? Tüm bu modellerin yanı sıra, dünyada geçerli olan modeldeki gibi, montajının dahi tarafımızdan yapılmayıp tamamı yurt dışında üretilen, hiç bir parçasının Türkiye’yi görmediği ürünü, bir Türk şirketi Çin’de ürettirip Brezilya’da satar ise, bu ürün milli oluyor mu?
Ekonominin daha önceki evrelerinde (belki 50 yıl öncesi dünya ekonomisinde) bu konular konuşulur, tartışılır konular idi. Fakat bugünün ekonomi çevrelerinde, bu sorular tebessüm ile karşılanıyor. Çünkü, ekonomi milliyetçi duyguları ciddiye almıyor. Ekonomi, en kârlı nerede üretebiliyorsan, ideal üretim yeri orasıdır diyor. Ekonominin, ahlakı, etiği ya da başka herhangi bir insani niteliği yok. Olsaydı, dünyanın en pahalı telefonlarını ürettirip satan Apple’ın üretimini gerçekleştiren Foxconn şirketinin fabrikalarındaki intiharlara, ekonomi sistemi (ya da o sistemin en önemli ayağı olan tüketiciler) itiraz eder ve önlem alırlardı. Fakat alınan tek önlem, Foxconn şirketi yetkililerinin işçilerin fabrikada intiharını önlemek için, fabrika binalarının etraflarına çektikleri tel örgüler olmuştur. Yani üreten toplumun refahından bahsedemeyiz. Tüketen toplumun refahından zaten bahsedemiyoruz.
İster ülke ekonomisi olsun, ister şirket ekonomisi, üretimin odaklandığı tek bir konu var; kâr maksimizasyonu. Üretimde milli olabilmek için, ürünün hammaddesinden, ürün haline gelene kadarki tüm madde, yardımcı hammadde, enerji ve iş gücü girdilerinin milli olması şart değil. Katma değeri yüksek olan ürünlerin ülkemizde üretilirken, katma değeri düşük olan ürünlerin yurt dışında ürettirilmesi en ideal modeli oluşturmaktadır. 1 tır dolusu beyaz eşya üretmektense, bir sandık dolusu işlemci üretmek her anlamda ülke ekonomisi için çok daha iyidir. İstihdam, küresel ısınmanın olumsuz etkileri ve bu ikisinin sonucundaki toplum refahı için, katma değeri yüksek olan ürünlerin üretiminin millileştirilmesi için ısrarcı olmalıyız.
Barış GÜZELSOY
3 Kasım 2018
Edremit
Yazılan metinin tamamı, sadece yazarın yorumlarını içerir. Hiç bir şekilde Etken Denetim şirketinin yorum ve düşüncelerini içermez. Etken Denetim şirketi adına herhangi bir bağlayıcılığı yoktur. Yatırım tavsiyesi içermez.